Ülkemizin “Batı’ya açılan Penceresi”nin mezunları olarak bizler demokrasiyi, evrensel değerleri, hukukun üstünlüğünü ve bu bağlamda kadın-erkek eşitliğini temel almayan ülkelerin ve toplumların ekonomik ve sosyal kalkınmada geri kalacaklarına, medeni ülkeler arasında yer alamayacaklarına inanıyoruz. Kadın–erkek eşitliği, aynı zamanda, toplumların manevi değerlere ve adalete verdikleri önemin de bir göstergesidir. Bu nedenle, Cumhuriyetimizin kurucusu, önderimiz Atatürk, en başından itibaren gerek konuşmaları gerek tutum ve davranışlarıyla kadının ülke ve toplumun ileri götürülebilmesi bakımından üstlenebileceği rolün önemini vurgulamış, kadınların hak ve hukuklarını gözeten reformlar yapmış ve kadın-erkek eşitliğini Cumhuriyetimizin temel taşlarından biri olarak benimsemiştir.
Bu çerçevede, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri ve ilkeleriyle uyumlu bir şekilde, kadına yönelik şiddetle mücadeleyi ve kadın-erkek eşitliğini amaçlayan İstanbul Sözleşmesi’nin hazırlanmasında ön safta yer almamız, Sözleşmeye üç imparatorluğa başkentlik yapmış İstanbul’umuzun adının verilmesini sağlamamız, sözleşmeyi ilk imzalayan ve ilk onaylayan ülke olmamız bizi gururlandırmış; ülkemizin uluslararası imajını yükselten bir başarı olmuştur.
Ancak, Sözleşmenin içinde yer alan, başta cinsiyet olmak üzere, bazı kavram ve tanımların, hurafelerle yetişmiş, bilinçsiz, kadın-erkek eşitliğini içine sindirememiş, iyi niyetten yoksun, bencil çevrelerce Türk adet ve gelenekleri ile aile kurumuna uymadığı, aile kurumunu yeterince savunmadığı vb. gibi temelsiz iddialarda bulunulmuş ve bu yönde toplumda kamuoyu oluşturulmaya çalışılmıştır. Burada asıl üzüntü veren husus ise, bu çevrelerin, Türkiye’nin kadına şiddeti önlemeyi ve kadın-erkek eşitliğini sağlamayı amaçlayan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi kararını aldırtabilmiş olmalarıdır.
TBMM’de kabul edilen bir uluslararası sözleşmeden çekilmenin, usul ve şekil bakımından tartışmalı bir yöntemle alınmış olması ise hukuk devletinde ayrıca irdelenmesi gereken bir husustur.
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı, toplumumuzun kanayan yarasını oluşturan kadına şiddetle mücadelede etkinliği azaltmanın yanı sıra, kişisel hak ve özgürlüklerin gelişmesini ve ülkemizin uluslararası alandaki imajını da olumsuz etkileyecektir.
Bu bağlamda, gerek iç kamuoyundaki tartışma ve bölünmelerin önlenmesi gerek uluslararası alanda ülkemizin imajının daha da kötüleşmesinin önüne geçilebilmesi için bu yanlış yorumlara dayanan karardan bir an önce dönülmesi en samimi dilek ve talebimizdir.